Birinci Dünya Harbi sıralarında Ermenilerin yaptıkları zulümler nedense hiç nazara verilmiyor. Nur müellifi Said Nursi Hazretleri ve Talebelerinin Birinci Dünya Savaşı sırasında Ermenilerle alakalı başından geçen bazı olaylar şunlardır:
Bediüzzaman Hazretlerinin Bitlis cephesinde esir düşmesini ve Ermenilerin durumunu haber veren Risale-i Nurdan bir bahisle başlıyalım. Şöyle ki:
“Eğer (ya kürdî) deki (ya) şeddeli olsa bin üç yüz otuz bir (Miladi 1915 - 1916) eder ki, o tarihte Ermeni, Rus komitesinin canavarları her tarafta o “Kürdî” yi sardıkları ve katline çalıştıkları ve fakat muvaffak olamadıkları tarihe tam tamına tevafuk eder.” (Osmalıca Lemalar sh: 648)
Bu ifadeler Ermenilerin ne duruma geldiklerini nasıl canavarlaştıklarının ve bu vatana nasıl ihanet ettiklerinin tevil edilemez belgesidir.
1916 Martında Bitlis Cephesinde Ruslarla çatışırken Bitlis şehri Ermeni çeteler ve Rus askerleri tarafından sükût ettirilerek işgal edildiği günde esir alınıp Sibirya'ya doğru götürüldüğü esir düşme hadisesini Molla Münevver isimli talebesi şöyle anlatır:
“Üstâd bir ara Abdulvahhab isimli bir arkadaşımıza: “Sen çeviksin, fırla git ve teslim ol. Ermenilerin eline geçme. Biz de sonra teslim oluruz.” dedi. Arkadaşımız Abdulvahhab öyle yaptı, gitti. Az sonra da Ruslar geldiler, bizi alıp kumandanlarının bulunduğu yere götürdüler. Kumandan Türkçe bilmediğinden, Ermenilerden bir tercüman getirdiler. Arkadaşımız Abdulvahhab da biraz Rusça biliyordu. Ermeni tercümanın, Üstâd’ın sözlerini yanlış aktardığını Üstâd’a bildirdi. Bunun üzerine Üstâd hiddetlendi ve müslüman bir tercümanın getirilmesini istedi. Az sonra Tatarlardan bir tercüman getirdiler.
Rus Kumandan’ı Üstâd’a: “Siz tanınmış ve nüfuzlu bir kumandansınız. Aşiretlere birer mektup yazarak, gelip silahlarını teslim etmelerini bildirin. Anlaşma yapalım, yine buraları onlara bırakıp gideriz” deyince, Üstâd cevaben:
“Siz evvela Ermenilerin silâhlarını toplayın, onlar bizim himayemize girsinler. O zaman sizinle anlaşırız.” dedi.
Rus kumandanı: “Bitlis ve Muş civarında otuz beş bin silahlı Ermeni var. Bunların hepsinin silâhlarını toplamak imkânsızdır” dedi.
Üstâd bu söze daha çok hiddetlenerek: “Biz bunlara bu kadar hürriyet verdiğimiz halde, başımıza bu felâketi getirdiler. Çoluk çocuk demeden katliamlar yaptılar, geri kalan insanları da çeşitli desiselerle onlara kırdırmak mı istiyorsunuz?.. Dağ‑taş, senin askerinle dolsa da, bundan sonra Delikli Taş’ı geçemiyeceksiniz!” dedi.” (Said Nursi’nin Mufassal Tarihçe-i Hayat sh: 386)
Burada görüldüğü gibi Ermeniler düşman Rus’lardan daha da düşmandır ve haindirler.
Yine aynı hadisenin bir kısmını bir başka talebesi Van’ın Çoravanisli Ali Çavuş da şöyle anlatır:
“Seyda'nın gönüllüleri içinde en genci ben idim. Yaşım henüz 16‑17 idi. Bitlis muhâsârasında sağ kurtulan dört kişiden birisi de benim…
Rus askerleri... Üstâd’ı gördüler, acele bir sedye getirdiler. Tüfeklerimizi teslim aldılar. Üstâd’ı sedyeye koyup omuzlarına aldılar. Bizler de etrafında yürümeye başladık. Böylece giderken, yolda Ermeniler bizim bulunduğumuzu duymuşlar. Bizi öldürmek için sağdan soldan hücuma geçtiler. Fakat Rus askerleri etrafımızda halka tutarak bizi muhafaza altına aldılar, öyle götürdüler. Eğer Rus askerleri olmasaydı, Ermeniler bizi sağ bırakmazlardı.”
Ermenilerin Üstad Bediüzzamana ne kadar düşman oldukları daha iyi anlaşılıyor. Sibiryaya sürgün yolculuğu safhasında olan bir hadiseyi de Üstadla esarete giden zat anlatıyor. Şöyle ki:
“16 Mart (29 Mart) Van'dan nakliye arabaları ile sevkedildik. Akşamleyin Erçek’e geldik. Burası bütün Ermenilerle meskûn idi. Molla Said’i (Bediüzzaman Hazretleri) tanıdılar. Esna‑i teşhirde nahiye halkı başımıza yığıldı. Tekfir ve tahkir ediyorlardı. Gece hayatımıza sû‑i kastta bulunacakları anlaşıldı. Bu sû‑i kasddan halâsımız hususunda muhafız neferlerden Seyfullah isimli birisinin (Rusya müslümanlarından) büyük yardımı oldu. Geceyi havf, telaş içinde geçirdik. Sabahleyin kumandan karısı ile beraber ziyaretimize geldi. Yanlarında on oniki yaşlarında bir müslüman çocuğu vardı.
Mükrim kumandan (ikram etmeyi seven) bize son derece i'zaz ve ikram etti. Haremi en ziyade Ermenilere düşman bir Rus kadını idi. Hatta bize, hükûmetimizin Ermenilerin ifnası ile gayet iyi bir iş yaptığını ve hepsini itlaf edememekle bir kusur yaptığını az bildiği bir Türkçe ile anlattı.” (M. Tarihçe-i Hayat sh: 395)