İttihad-ı İslâm yani İslâm Birliği, bütün müslümanları derecelerine göre alâkadar eden ehemmiyetli bir mes’eledir. Zira İttihad-i İslâm sadece siyasi bir mes’ele değildir. Bu ittihad, iki mü’minin imani kardeşlik rabıtalarıyla irtibat ve tesanüdlerinden başlayarak tâ âlem-i İslâm genişliğinde bütün müslümanların teavün ve teşrik-i mesailerine kadar gider.
Müslümanların bu dinî kardeşliğinden gelen ve tesanüdden hâsıl olan muazzam kuvvetle, dinimiz, milletimiz, vatanımız her türlü tehlike ve her çeşit düşmanlardan muhafaza edilir ve sulh-u umumiye vesile olur.
Bunun içindir ki, bu maddi ve manevi kuvvetin karşısında dayanamayan düşmanlar, bu kvvetin dağılıp parçalanması için her çeşit hile ve plânlara Âlem-i İslâm’ın ittihad ve tesanüdünü bozmaya çalışırlar.
İşte bu bozguncuların ifsatlarına karşı müteyakkız olmağa ve dinimizin çok ehemmiyetle emrettiği İslâm kardeşliğinin manâ ve mahiyetini ve ehemmiyetini bilmeğe ve icablarını yapmağa gayret göstermek gerektir.
Kur’an (8:73) âyetinde, beyn-el İslâm teavün olmazsa büyük fesadların zuhura geleceğine dikkat çekilmektedir. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, gerek Eski Eserlerinde gerekse Risale-i Nur Külliyatında İttihad-ı İslam yani İslam Birliği üzerinde çok ehemmiyetle durmuş ve bu Birliği temin etmenin en büyük farz vazife olduğuna içtihad etmiştir.
İslâmiyet teavünü netice verecek mühim vazife ve düsturlar getirmiştir. Meselâ, teavün ve İttihad-I İslâm için haccın ehemmiyeti çok büyüktür.
HACC’IN HİKMETİ
Üstad Bediüzzaman’ın gördüğü bir rü’ya-I sâdıkası, Cihan Harbi’nin neticesi için müjdeler verirken, hac hakkında müjdeye bedel müteessifane sükût etmiş. Bediüzzaman bu rü’yanın sükûtunu şöyle anlatır.
«Rü'ya hacda sükût etti. Çünki haccın ve ondaki hikmetin ihmali, musibeti değil, gazab ve kahrı celbetti. Cezası da keffaret-üz zünub değil, kessaret-üz zünub oldu. Haccın bahusus tearüfle tevhid-i efkârı, teavünle teşrik-i mesaîyi tazammun eden içindeki siyaset-i âliye-i İslâmiye ve maslahat-ı vâsia-i içtimaiyenin ihmalidir ki, düşmana milyonlarla İslâmı, İslâm aleyhinde istihdama zemin ihzar etti.
İşte Hind, düşman zannederek, halbuki pederini öldürmüş, başında oturmuş bağırıyor.
İşte Tatar, Kafkas, öldürülmesine yardım ettiği şahıs bîçare valideleri olduğunu "ba'de harabi'l Basra" anlıyor. Ayak ucunda ağlıyorlar.
İşte Arab, yanlışlıkla kahraman kardeşini öldürüp, hayretinden ağlamayı da bilmiyor.
İşte Afrika, biraderini tanımıyarak öldürdü, şimdi vaveylâ ediyor.
İşte âlem-i İslâm, bayraktar oğlunu gafletle bilmiyerek öldürmesine yardım etti, vâlide gibi saçlarını çekip âh u fizar ediyor.
Milyonlarla ehl-i İslâm, hayr-ı mahz olan sefer-i hacca şedd-i rahl etmek yerine, şerr-i mahz olan düşman bayrağı altında dünyada uzun seyahatler ettirildi. » (Sünuhat Tuluat İşarat sh: 54)
Demek haccın büyük hikmeti; İslam dünyasının istiklâliyet ve selâmetini muhafaza ve devamı için, senede bir yapılan bir nevi büyük şûrâsı olmasıdır.