İslâm dünyasına karşı giderek azgınlaşan Avrupanın menfi kısmına karşı, Amerikanın İslâma taraftar çıkacağını, 1946’larda yazdığı bir ikaznamesinde haber veren Bediüzzaman Hz. aynen şöyle diyor:
«Ehemmiyetli bir endişe ve bir tesellî kalbime geliyor ki:
Bu geniş boğuşmaların neticesinde, eski harb-i umumîden çıkan zarardan daha büyük bir zarar, medeniyetin istinadı, menbaı olan Avrupa’da, Deccalâne bir vahşet doğurmasıdır. Bu endişeyi tesellîye medar, Âlem-i İslâmın tam intibahiyle ve Yeni Dünyanın, Hristiyanın hakikî dinini düstur-u hareket ittihaz etmesiyle ve Âlem-i İslâmla ittifak etmesi ve İncil, Kur’ana ittihad edip tâbi olması, o dehşetli gelecek iki cereyana karşı semavî bir muavenetle dayanıp, inşaallah galebe eder.» (Emirdağ Lâhikası-I sh: 58)
EHL-İ KİTAB İLE İTTİFAKIN ESASLARI
Kur’anda, Ehl-i Kitab ile birleşmenin esasını beyan eden bir âyet-i kerime:
قُلْ يَا اَهْلَ الْكِتَابِ تَعَالَوْا اِلٰى كَلِمَةٍ سَوَاءٍ بَيْنَنَا وَبَيْنَكُمْ اَلَّا نَعْبُدَ اِلَّا اللّٰهَ وَلَا نُشْرِكَ بِهِ شَيْپًا وَلَا يَتَّخِذَ بَعْضُنَا بَعْضًا اَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقُولُوا اشْهَدُوا بِاَنَّا مُسْلِمُونَ
(Al-i İmran Suresi, 3:64) De ki: Ey Ehl-i kitab! Sizinle bizim aramızda müsavi bir kelimeye gelin. Şöyle ki: Allah’tan başkasına değil yalnız Allah’a ibadet edip bağlanalım. O’na hiçbir şeyi şerik yapmıyalım. Ve ba’zımız ba’zımızı, rab ittihaz etmesin. Eğer bundan yüz çevirirlerse şöyle deyin: Şâhid olun ki biz hakikaten Müslimiz (müsâlemetkârız.)”
Burada muhtelif vicdanların, muhtelif milletlerin, muhtelif dinlerin, muhtelif kitabların bir vicdan-ı esasîde, bir kelime-i hakta nasıl tevhid olunabilecekleri, İslâm’ın âlem-i beşeriyette nasıl vasi’, ne kadar vâzıh, ne kadar müstakim bir tarîk-ı hidayet, bir kanun-u hürriyet ta’lim eylemiş bulunduğu ve artık bunun Arab ve Aceme inhisarı olmadığı tamamen gösterilmiştir.» (Hak Dini Kur’an Dili Tefsiri sh: 1131)
Hristiyanların müsbet kısmının müslümanlara meveddet ve yakınlıklarını bildiren bir âyette de şöyle buyuruluyor:
وَلَتَجِدَنَّ اَقْرَبَهُمْ مَوَدَّةً لِلَّذينَ اٰمَنُوا الَّذِينَ قَالُوا اِنَّا نَصَارَى
(Maide Suresi, 5:82) Ve yine kasem olsun ki, bütün bu nâsın mü’minlere meveddetçe en yakını: “Biz Nasarayız” diyenleri bulacaksın. - Gerçi bunlar da umumiyetle mü’min değildir. Ve mü’minlere adavet bunlarda da vardır. Fakat cins cinse mülâhaza edildiği zaman, öbürlerinin adavette şiddeti ziyadedir. Yani onların meveddetleri ihtimali büsbütün yok deği, lâkin bunların meveddeti daha ziyade melhuz ve daha ziyade yakın bir ihtimaldir. Bunlarda iman kabiliyeti, ehl-i iman muhabbeti, öbürlerinden fazla bulunur.
ذَلِكَ Bunların akreb bulunması şu sebebledir ki: بِاَنَّ مِنْهُمْ قِسِّيسِينَ bunlardan Kıssîsler, yani ilm ü ibadetle meşgul keşişler وَرُهْبَانًا ve rahibler, yani âhiret korkusuyla manastırlarda nefislerini ezen taabbüdat ile meşgul târiki dünyalar vardır. وَاَنَّهُمْ لَا يَسْتَكْبِرُونَ Bir de bunlar mütekebbir değildirler. Mütevazi ve munistirler.» (Aynı eser sh: 1791)